12 Şubat 2008 Salı

SONSUZA KADAR SEVGİ


İnsanlar var olduğundan itibaren tanışmış sevgiyle, çünkü aşk insanın hammaddesi, geçmişten bugüne sevgiyle tutuşmuş yürekler, bazen şiir olmuş kalemden dökülen, bazen de dudakları yakan bir ateş…

Sonsuza kadar sevgi…

İşte böyle başlar aşklar ve elini sonsuza kadar uzatır. İnsan bir kere yakalamaya görsün aşkı bırakmak istemez. Aşk için yeniden doğarız, gözünüz başka bir şey görmez diye söylerler hiç bu duyguyu tatmayanlar. Ama yaşamak gerekir. Hem de doyasıya yaşamak…

Sevin. Açıkça doyabildiğince açık, özgür ve sonuna kadar doyumsuz. Böyle anlaşılır aşkın tadı ve lezzeti. Sevgilinizi elinizdeki bir kuş gibi sevin. Onu hiç sıkmadan sevin ki, bir anda uçup gitmesin. Onu sevin ama nasıl, avuçlarınızda camdan bir şey gibi, kalbinizi sıkıp parmaklarınızı kanatarak kırasıya, çıldırasıya….

Sevginin tarifi olmaz derler. Olmaz mı.. vardır elbette ama onun tarifini insan belirler. Belki benim için sevgi bir bakış, bir gülüş, senin içinde bir sevgi sözcüğü yada tomurcuk bir güldür…

Yüreğimizin derinliklerinden gelen “Seni Seviyorum” sözünü duymak. Dünyanın en zor işidir. Zordur ama kalbinizin kaldırabileceği en güzel zorluktur. Mutluluğumuz gözlerimizdeki parıltıdan belli olur. Dudaklarımızda gezinen bir şarkıdır bu sözleri duymak, kırmızı ve aşkın sevinci, ufkun sonsuza doğru kışkırtıcı daveti ve yaşamın taze kokusu yayılır iliklerimize tadı bir ömür boyu sürecek ilk öpüşme için, verilen aşk mektuplarını kimsenin asla bulamayacağı bir yere sakladığı için, sinemada elinizi bırakmadığı için, sonsuza kadar sizinle beraber olacağı için ve en önemlisi SİZİ SEVDİĞİ İÇİN ona teşekkür etmelisiniz.

Tüm sevgililerin SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM ve Can Dündar ın eğer şiirini de yazıma eklemeden geçemiyorum. Saygılar…



Eğer ;

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu

bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın

O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar