10 Şubat 2008 Pazar

GÜNEŞİ ÇOCUKLARA YASAKLADILAR!...


Yaylalarda çocukların en önemli işi güneşi karşılamaktı. Sabahın en erken saatlerinde ve ayazında güneşi karşılayıp yaylaya getirmek. Çünkü;

Güneş sadece batıdaki kel tepelerin başına vururdu. Yaylanın içine girmesi saatler sürerdi.

Yol toprak, toprak çiçek kokardı. Otlar silkelenirdi çiyden. Gevenlerin altındaki yuvalarından keklikler fırlardı. Önümüzden arkamızdan bal toplamaya giden arılar uçardı. Üşüye üşüye ama yürürkende gittikçe ısınarak, güneşi yüksek tepenin doruklarına yakın bir yerde yakalardık. Güneşi yakaladığımız yerden bakardık yaylaya. Aşağıda hayat çoktan başlamış, sürülerin dağların yukarılarına çekilmiş, kadınlar yayıklarını indirmiş, çadırdaki ocakların önüne peynir yapmak üzere çoktan kazanlar konulmuş olurdu.

Otururken güneşin bağrına, güneş aşağı indikçe inerdik onunla birlikte. Çıkışımız kısa sürerdi ama inişimiz güneşin hızına eşitti. Güneş iner, biz inerdik. Otura otura, yürüye yürüye, dolaşa dolaşa, oyun oynaya oynaya…

Güneş oyuncağımız olurdu. Güneşi alır, yaylanın içine getirirdik.

Güneş yaylaya sıcaklık getirirdi.

Güneşi alıp getirdiğimiz için nede çok böbürlenirdik çocuk aklımızla…

Bunlar hep eskidendi. Çünkü 4 yıldır o yörelerde yaylaya çıkmak yasak. Artık çocuklar ısınmak için, güneşi karşılamaya gidemiyorlar…

“GÜNEŞİ ÇOCUKLARA YASAKLADILAR…”