28 Eylül 2008 Pazar

RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Dağlar, lacivert örtülere sarılmıştır Ardından gümüş! bir aydınlık alır yürür Ve, gümüş aydınlığına tutunarak, yağmur tanelerine karışarak melekler iner şehirlere Melekler, önce çocukları uyandırır Annelerin yüzü ışır, babalar mızrak gibi kalkarlar yerlerinden Bayram, kapıları dövmektedir

Hoş geldin Ramazan Bayramı! Oruç armağanımız, namaz armağanımız Yıkanmış, arınmış, kokulanıp yumuşatılmış günlerimizin armağanı hoşgeldin! Sabırla geçilmiş oruç günlerinin ardından sevaplar denizinden bir müjde, diriltici bir aşk gibi, bir sevda elçisi gibi

Önce orucun aydınlattığı yüreklere, çocuk yüzlerine sonra mabedlere, onların avlusundan taşan sesler ve kokularla şehre, bütün ülkeye ve Müslümanlar coğrafyasına Hoşgeldin!

İçimize, oruçların biriktire biriktire getirdiği aydınlığı, birden coşkun ırmaklara dönüştürüverir bayram Allah, gönlümüzü genişletir, içimizde ülkeler yaratır Ve sevincimiz taştıkça dışarı, dudaklarımızda tebessüm, gözlerimizde ışıltılar çoğaldıkça, genişledikçe yüreğimizin coğrafyaları evlerimiz şenlenir, coşkumuz sokaklara, şehirlere taşınır Şehir, üzerinde melekler geziniyor gibi huzur bulur ve şaşırıp kalır Allah, mümin yürekleri birbirine ekleye ekleye evrensel bir sevgi zinciri oluşturur aramızda Bizimle hiç duymadığımız ve bilmediğimiz müminler arasında

Bayram, bizi rahmetin ipekten kanatları altına çekip götürür Oruçlarını tatlandırmak ve coşkularını paylaşmak için müminler evrensel bir davete uyup usulca mabedlere süzülürler Yüreklerinden sızan ılık esintiler yüzlerine vurur ve mütemadiyen gülümserler Bayram günü yeryüzü hiç görmediği gülümseyişlere, hiç işitmediği sevgi sözlerine tanık olur Ve Itri, "O şafak vaktinin cihangiri" altın çağların bayramı arını taşır mabedlerimize Ve biz çoluk çocuk, yaşlı, genç salavatın büyülü bestesine karışır gideriz Saflarımızı cedlerimizin ruhları sıklaştırır

Ve bayram evrensel bir buluşma olur, tarifsiz bir saadet ırmağı akıtır aramızda Dilimizde salavatlar, kalbimizde melek dokunuşları ve yüzümüzde çiçek açan tebessümlerle dağılırız sokaklara, evlere, şehir, cennetten çalınmış günler yaşar bayram boyunca Bütün saadetlerin mümkün olduğunu anlar

Biz en çok bayramlarda insan oluruz Anneler daha melek, çocuklar daha şirin ve babalar daha şefkatli olur Sertliklerimiz uçup gider Merhametten ve muhabbetten elbiseler giyiniriz Melekler giydirir bizi Ve hepimiz biraz çocuk oluruz Balonlarımız, elma şekerlerimiz, cici giysilerimiz çocukluk anılarımız arasından gülümser durur Bir an bile olsa yaşımızı, adımızı unuturuz Fakat Şeyhülislam Yahya nın dediği gibi: "Çok eğlenmez gider bir dilber-i mahcubdur bayram "; Bize, onun tebessümlerini alıkoymak; ışıklarını günlerimizin içine işlemek kalıyor Salavat seslerinin birbirine bağlandığı yüreklerimiz hiç ayrılmasın ve şehirlerimiz ramazan renklerini unutmasın...


HEPİMİZİN RAMAZAN BAYRAMI KUTLU OLSUN. SEVDİKLERİMİZLE DAHA NİCE BAYRAMLARA İNŞALLAH... İYİ BAYRAMLAR...

23 Eylül 2008 Salı

mavi YAĞMUR...



damla damla mavilikler yağıyor üzerime
gökyüzünden yapılmış bir yağmur gibi
elim, yüzüm, saçlarım,
gözlerim ve dudaklarım,
kaldırımı ikiye bölen duruşum
(-bulutsuz bir ıslaklığın güneşine boyanmış
-çatılardan geometrik şekiller çıkaran
-toplayıp bunu yaralarını saran, sağaltan
-ağlayan ve ağlatan haliyle)
boyanıyor bedenim bu densiz maviliğe.

yürümekten başka çaresi olmayan ayaklar vardır biliyorum
ve yalnızlıktan başka kadınlar
mavilikten başka renkleri olmayan resimler
(ki ressamın elinde, dilinde
ve de en çok zihninde
beklemekten başka çaresi olmayan resimler vardır.)
hepsini biliyorum.

denizciler ölülerini maviye boyar
güzel kadınlar, güzel gözlerini
ressam mutlu bir günü maviye boyar
güneş aydınlık bir gökyüzünü
peki yağmur
en olmadık yerinde bir öğleden sonranın
tutup alnımın ortasından
duygusuzluktan yapılmış
ve ustası olmuş artık karanlıkların
yorgun ve umarsız varlığımın
uçurumun bu en sert kayasından
ne ister
ne ister de boyar beni durmadan.

19 Eylül 2008 Cuma

HÜZNÜN YÜZÜ


hüznün yansımış bana. bulaşmış. böyle hiç bulaşmasın diye uğraşmamışım, o gelmiş kendiliğinden beni bulmuş. ne engel olmuşum, ne de bulaşmak istemişim. bulaşmış, karışmışsın bana. hayallarimi maviye çalan olmuşsun. hiç şikayetim yok, canım yansa bile, gıkım çıkmıyor. dedim, bu acıyı seviyorum. böyle benim hüznüm olmuşsun.

ufacık, minnacık umut kırıntıları. kocaman ellerimde, farkedilmesi güç gerçekten, bir tek onlar var. yaralarımın üzerine sürüyorum, azlar ama, kapatamıyorlar yaramı, iyileştirmeye yetmiyorlar. rahatlamaya yetiyorlar yinede. uyku veriyorlar en azından. uyuyabiliyorum umutları yeşertebildiğimde. biliyorum, çok zor, belki de imkansız. ama.. sonrası gelmiyor, kelimeler yutuluyor birer birer. bir es veriyorum düşlerime. hayat duruyor. bir nefeslik ama. sonra kaldığı yerden devam hüzünbazlığa.

hüznünü yaşatıyorsun bana, öğreniyorum, daha çok seviyorum seni. ama daha çocuksun, büyüyeceksin. hüznünden daha güzel olacaksın. hüzün sana yakışmayacak. şimdi yakışsa bile, o zaman yakıştıramayacaksın kendine. büyümelisin.

büyümelisin.

bırakmalısın arkanda belki, mutluluklar yeşertmelisin ömründe. mutluluklar büyütmeli seni. mutlu görmeliyim gözlerini. mutlu olmak var bu dünyada, kullan onu.

adımı, bir sonbahar yaprağına yaz ve de, ayaz bir havada gökyüzüne savur beni. merak etme, ben yolumu bulurum elbet.

10 Eylül 2008 Çarşamba

YİNE.. YENİ.. YENİDEN...



Uzun bir aranın ardından herkese merhaba !

Uzun zamandır blog sayfamı ihmal ettiğimin farkındayım evet. Sayfaya giripte hala aynı yazıyı görüp yine mi tembellik yaptı bu kız diyenler. Haklısınız. O nedenle öncelikle değer verip sayfama girip yeni yazı göremediğiniz için sizlerden özür dilemeyi bir borç bilirim.

Üç haftalık senelik iznimde oturup ders çalıştım inanın. Evet maalesef bir yıl çalışıp da hak ettiğim iznimi ders çalışarak geçirmek zorunda kaldım. Tanıyanlar bilir bütünleme sınavlarımı. Neyse ki atlattım, gerçi sonuçlar açıklanmadı daha ama bakıcaz artık. İşte bu nedenle de sayfamı biraz ihmal ettim.

Aslında zaman zaman yazmayı denedim ama çoğu zaman yaşadığım olaylara, kişilere, düşüncelere kapılıp başka şeyleri düşünüp yaşarken yazı yazma eylemini gerçekleştiremedim.

Bazen öyle zamanlar olur ki aklına bir düşünce gelir, bunu tam paylaşmak için bilgisayarının başına oturduğun anda biri yada herhangi bir şey dikkatini dağıttığı anda aklındaki bütün sıralı cümleler bir anda karmakarışık olur o yuzden yüreğin ve aklın yazmaktan vazgeçer veya o an araverir.

Tekrar geri dönmek istesende aklındaki paylaşmayı istediğin bilgi, düşünceler çoktan kargaşalığın içinde arka sıralara geçmiştir ve paylaşım cesaretini kaybetmiştir.

Tekrar senin onları bulup, cesaretlendirmeni beklerler paylaşmak için...

Ama tembellikte bir yere kadar artık kelimeleri cesaretlendirmenin ve onları dillendirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.

Bundan sonra elimden geldiğince, dilim döndüğünce ve yüreğim izin verdiğince yazmaya devam...